Karantina Bana Ne Öğretti?
Kaotik, bilinmeyen ve olağan dışı tüm süreçler insana bir öğreti sunar.
Zorlu bir hastalık evresi, iflas, göç etme, eşten ayrılma, canciğer olunan birini kaybetme gibi vakaları idrak eden kişi, zifirin en dibini gördükten sonra şafağın alacasında belini doğrultmaya, yaşadıklarını sindirmeye uğraşır.
İki aydır yaşadığımız karantinada, -şayet bir yakınınızı kaybetmediyseniz-, bolca düşünecek vakit kazanmış ve o “zifiri karanlık” çökmeden bazı aydınlanmalar yaşamış olabilirsiniz.
Ben de türlü mecralarda “özünüze dönün, dinginleşin, sakinleşin” temalı yazılar okuyunca, kapattığım duyargalarımı hafiften aralamak mecburiyetinde hissettim.
Salgın bana neleri öğretti?
* 17. Yüzyılda Venedik’e yanaşan gemilerin, hastalık geçmesin diye 40 gün limanda bekletildiğini ve karantina kelimesinin İtalyanca “kırk” anlamına gelen “quaranta”dan türediğini * İster yemyeşil çimenler üzerinde yoga yapsın, ister Semazen olup huşu içinde ibadet etsin, isterse rakı şişesinde balık olup kendinden geçsin; ‘mutsuzluğa bağımlı’ insanın, her ahval ve şeraitte mutsuz olacağını. * Ölümün ve sevdiklerimizi kaybetmenin hâlâ en büyük korkumuz olduğunu * Evi paylaştığın kişilerin seni vezir ya da rezil ed..