ÖNSÖZ
Değişim, gelişim ve bilginin değer olarak yüceltildiği böyle- si bir çağda labirentin içinde ‘istediği yöne’ giden fareler gibiyiz. Opsiyonlar başkaları tarafından belirlendiyse seçim yapsak ne yazar? Nehirlerimiz dilediği yöne aksa ne olur yatakları önce- den çizilmişse? Din, gelenek, kültür, bilim, coğrafya, politika, aile, çevre... Hepsi düşünce ve seçimlerimizin etrafına görün- mez çemberler çizmekte. Bilinçli kararlar aldığımızı zannedi- yoruz. Duvara çarptığımız için geri döndüğümüzün farkında değiliz. Kazandığımızda kaybettiğimizin farkında değiliz. Bu oyundan çıkmak mümkün mü? Çizilmemiş yepyeni yollardan giderek düşünmek mümkün mü? Yazılmış algoritmaları alt edip kendi yazılımımızı yaratmak mümkün mü?
Yapay zeka Dolores’in insan olabilmesi kadar mühim olan bir şey varsa o da insanın Doloresleşmemesi.* Gerçekten neyi istediğimizi, neye ihtiyacımız olduğunu, ne yapacağımızı, ne- yin doğru neyin yanlış olduğunu biz mi belirliyoruz? Yoksa özgürce seçtiğimizi zannettiğimizde olan biten şıkları çoktan belirlenmiş soruları cevaplamaktan mı ibaret? Kuzeye gideceği belirlenmiş bir trenin içinde güneye koşmanın bir faydası var mı? Yoksa trenden inmek mümkün mü?
Bazen iki mutsuzluk arasında seçim yapmamız gerekir. Konfor alanının içinde kalmanın bedelinden kaynaklanan mutsuzluk mu, yoksa gerçek bir gelişim sürecinin getireceği sancının mutsuzluğu mu? İnsan çoğu zaman yanlış mutsuzlu- ğu seçer. Faydalı mutsuzlukla faydasız mutsuzluğu takas ede- riz. Çoğu zaman yanlış mutsuzluğu seçtiğimiz için cehaletimiz artar. Yanlış mutsuzluğu seçtiğimiz için hasta oluruz. Yalnızca ve yalnızca doğru seçilmiş mutsuzluklar sahici bir mutluluk doğurabilir. Acısız mutluluk mu? Bu, insan olmanın tabiatına aykırıdır.
Bilmek, gelişmek, genişlemek ve büyümek istiyorsak etrafı- mızı çeviren çemberler üzerine düşünmek zorundayız. Kendi zihnimiz üzerine düşünmek ve kendi zihnimizin felsefesini yapmak zorundayız. Duygu, düşünce ve inançlarımızdan şüp- he etmek zorundayız. Yabancılarla karşılaşmak, ‘öteki’ler le di- yalog kurmak, ‘kötü’lerle buluşmak zorundayız. Çelişki ve çe- şitliliğe kapı aralamalı, alışılmamış türküleri dinlemeliyiz eğer çemberin dışına çıkmak istiyorsak...
Merak ve soru işaretlerine tutunarak keşfedilmesi gereken çok fazla çember var. Aksi takdirde dar çemberlerimizin için- de, adını bir türlü koyamadığımız bunaltılara çare bulamayız. Aksi takdirde Dolores’in aslında biz olduğunu anlamayız.
TEŞEKKÜR
Bu kitapta başta Cumhuriyet gazetesinin Pazar eki olmak üzere, Gazete Pencere, Psike-Art ve T24 gibi mecralarda farklı zaman dilimlerinde yayınlanmış denemeler bir araya geldi.
Öncelikle beni yazı dünyasının içine davet eden hocam Tayfun Atay’a teşekkür etmek isterim. “Yazmalısın” deyip kapıları aralamamış olsaydı belki de bu serüven başka türlü ilerleyecekti. Daha fazlası, sosyal antropolojinin ve sosyolojik düşünmenin zenginleştirici etkilerini düşünce dünyama dahil etmiş olmasıdır. Bu nedenle hocamın düşünce ve yazı haya- tımda önemli bir kırılma noktası olduğunu söyleyebilirim. Ay- rıca Psikeart ve Psikesinema’daki yazılarım için beni destekle- yen ve ekibinin bir parçası olduğum M. Emin Önder hocama da şükran borçluyum. Yine, çemberin dışına yöneltecek katkı ve sohbetleri için Sinan Canan hocamı anmazsam olmaz.
Başından beri yayıncılığı ve dostluğu ile desteğini, inancını hiç esirgemeyen Selcen Gür’e minnettarım. Önsözü yazmam kitabın kendisinden daha uzun sürdü. O yine de sabrını ve letafetini hiç kaybetmedi. Çok şanslıyım. Emeklerini esirge- meyen ekibin diğer tatlı üyesi Dilara Mete ve ayrıca önemli katkıları ile Ceren Üçok Cerit ve M. Gökay Cesur, son olarak hem enerji veren çılgınlığı hem de kendi kulvarındaki destek- leri nedeniyle Oya Ünal iyi ki varlardı.